7 Ekim 1953’te Nazilli’ye gelen şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazilli’deki değişimi şöyle gözlemlemiştir:
“ … Altı saat içinde altı lunapark geçtik… Bir de ne görelim şehir baştan aşağı neon ışıkları içinde. Nazilli dediğin nedir ki, Anadolu’da küçük bir kaza değil mi? Gecenin on ikisinde ışık, elektrik ışığı içinde yüzen bir Anadolu kasabasını görmek insanı nasıl sevindirmez…
Nazilli’nin iki yakasını bir araya getiren bir ışık fermuarı taa Basma Fabrikası’na kadar uzanmış. Sarı yerine hafif yeşilimtırak bir ışık. Bu ışığın altında yürüdük. Gayet nazik bir memur, belediye memuru mu polis mi pek anlayamadım, küçük bir çocuğa seslendi;
“‘Bu misafiri Gıdı Gıdı’ya kadar götür…” dedi.
Evvele bir mahalle, bir semt adı sandım. Sonra bir şoför, bir arabacı olabilir dedim. Gıdı Gıdı dedikleri bir küçük, bir maskara dekovil tren imiş. Belli saatlerde işçileri fabrikaya taşırmış… Bir kedim olsa ismini muhakkak Gıdı Gıdı koyardım…
Birkaç adım ötede aynı ışıklarla donanmış birkaç otel sıralanmış. Burası kaza değil vilayet merkezi diyorum. Burasını bu hale fabrika soktu diyorlar.
Dükkan önünde bir otobüs duruyor, içinden birçok işçi çıkıyor çoğu kadın. Birkaç erkek var. Fabrika’dan dönüyorlarmış. Gece Postası. Pek yorgun görünmüyorlar, ama kına gecesinden de dönmedikleri belli. Telaşsız adımlarla sokaklara dalıyorlar.
Çoğu siyah gömlek üstüne beyaz bir başörtüsü sallandırmış. Geniş yollar, ışıklı yollar, ışıklı oteller, gece yarısı açık dükkanlar, dizi dizi okaliptüs ağaçları.
Kışın kapıya dayandığı bu günlerde Pazar yerindeki sebze çeşidi insanı şaşırtıyor… Eski evlerin dışardan çok kalender göründüğüne bakmayın içleri cennet gibi. Derli toplu tertemiz.
Nazilli’de bisiklet bolluğu göze çarpıyor. Motosikletler ve takma motorlu bisikletler de var. Bisikletlerin çoğu Basma Fabrikası’nda çalışan işçilerin olmalı. Fabrikanın bir bisiklet garajı var. Yol dümdüz olduğu için işçiler bisikleti benimsemişler.
Fabrikanın Nazilli’ye bağışladığı nimetlerden birisi de bu olmalı. Ne yalan söyleyeyim, sinemada görsem reklamdır derdim. Bana Anadolu’da bir kaza merkezinde işine bisikletle giden beş yüz işçi gördüm deseler kolay kolay aklım yatmazdı.
Fabrikayı gezdikçe işçiler sağlanan imkanları, kolaylıkları gördükçe şaşırdım kaldım. Sıcak, lezzetli, kuvvetli bir yemek. Boyalarla uğraşanlara süt ve yoğurt, işçiler mahsusu hastane, kreş, kantin, alabildiğince geniş bir bahçe, Kantinin üstünde bir havuz. Havuzun içinde bir heykeltıraşın elinden çıktığını zannettiğim bronz bir heykel, bir kadın heykeli.
İşçilerden birisi yapmış. Fabrikada bronz döktürmüş. Aman Allah’ım! Akademide bronza değil alçıya bile dökmek nasip olmaz. Bir de gazoz tezgahı kurmuşlar. Geliri, işçilerin spor kulübüne veriliyor. Futbol takımları var. Denizli’de yaptığı maçlarda kimseden geri kalmamış.
İstanbul’da eşine az rastlanır bir boyda bir tiyatro salonu var. Geçenlerde ‘Soygun’u oynamışlar. Şehirde böyle bir salon olmadığı için bazı düğünler burada yapılırmış. Balolarda eksik değil. Benim tarihime üst üste iki tane düştü.
Fabrika kuruluşunun 16. yılı iki balo ile kutlandı. Birisinde, fabrika işçileriyle aileleri, ötekinde şehirden gelen davetliler vardı. Birisinde yerli oyunlar oynandı, türküler söylendi. Ötekinde bol bol dans edildi. Her ikisi de geç vakte kadar uzadı.
Fabrika ailesinin toplantısında hiç görmediğim bir oyun oynandı. Bir tarafta Köroğlu türküsü söyleniyor, ortada iki kişi bu havaya uygun adımlarla bir koyun yüzüyorlar. Koyun dediğim de yere upuzun yatmış, kaskatı kesilmiş bir genç. Sıra koyun yüzmeye geliyor.
Adamcağızı parçalamadan bir güzel şişiriyorlar. Seninki gayet güzel ölü taklidi yaparken biçarenin parçalarından içeriye bir bardak da bira dökmezler mi! O zamana kadar oyunun bütün kısımlarına büyük ustalıkla katlanan genç, yıldırım hızıyla doğruluyor. Bu kötü şakanın hesabını soruyor. Meğer oyun içinde bir başka oyun varmış.
Fabrikanın sanatçısı olan bir genç mikrofon başında hiç de bayat olmayan esprileri döktürüyor. Fabrikanın bülbüllerini birer birer, mikrofon başında şakımaya davet ediyor! Nazlanmadan geliyorlar. Kimi gazel söylüyor, kimi en ön moda caz havalarından birini…
Kimi Köroğlu’na girişiyor. Kimi harmandalına. Sonra her sene bu gece çıkarılan Gıdı Gıdı balo gazetesi dağıtılıyor. İçerisinde gene fabrikalı çocuklardan birisinin yaptığı karikatürler...
İşte Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu şaşırtan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası gerçeği… Genç cumhuriyetin en devrimci adımlarından biri…
Üretime, istihdama, yatırıma önem veren, kendi halkına güvenen, kendini ve dünyayı bilen çağdaş bireyler yetiştirmek isteyen genç cumhuriyetin mucize eserlerinden Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası…
Ben bu Nazilli'mi arıyorum. Katledenleri de kınıyorum.
Not: Tezek-Bedri Rahmi Eyuboğlu