Karapınar’ın Nasrettin Hocası dediğimiz, nükteci Ali Galip Amca vardı. Öğretmen Muhittin Sönmezin babası. Hayatının 12 yılı cephelerde geçmiş. Sonra da Kurtuluş Savaşı yıllarında Demirci Mehmet Efe’ye kızan olmuş, cin gibi biri…
O yıllarda en iyi taşıt ya eşek ya da at. Galip amcanın erkek bir eşeği var, eşeğin sırtında da palank. Eşek o denli inatçı ki dillere destan. Haftanın günleri yedidir yedi diye okul türkümüz var ama burada günler Pazar günlerine göre sayılır. Karacasu pazarı, Çiftlik pazarı, Çarşamba, Nazilli pazarı, Cuma namazı, Kuyucak pazarı, Gibi…
Ulaşım araçları bugünkü gibi hızlı olmadığı için daha çok en yakın pazara, Çiftlik (Başaran) pazarına gidilirdi. Köyümüze uzaklığı dört, beş km ya var ya da yok.
İşte bir Salı günü Galip amca Çiftlik pazarına gitmek için yola çıkar. Çıkar da eşek sözünü dinlemez ki… Kendilerinden önce giden eşeklerin yaptığı boku koklar durmadan.
“Deh “ dese de gitmez. Galip amca eşekten iner, yem torbasına onun kokladığı bokları katar. Biraz daha giderler, yine koklar, onu da yem tobasına katar. Çiftlik’e varasıya değin bu iş böylece devam eder. Çiftlik’e varınca eşeği hanın önüne bağlar. Yem torbasını da başına geçirirken:
“ Eşek sen beğendin, ben topladım, doy bakalım,” diyerek başına geçirir.
Bu fıkrayı zaman zaman bir partiye oy verip de sonradan pişman olup,
“Keşke elim kırılsa da vermeseydim,” diyenlere anlatıp gülüşüyoruz.
Galip amca, zeki, cin gibi birisi ama pek çok savaş yaşadığı için de çabuk kızan, kızınca da küfür eden biri.
Galip Amcayı kızdırıp küfür ettirmekten zevk alanlar da var. Örneğin Çiftlikli Mevlüt amcalar. Galip amaca her Salı Çiftlik pazarına gidiyor ya Çiftlik’in girişinde bir kahvehane var. Buradaki Galip amcayı tanıyanlar,
“Galip gelse, bir kızdırsak da küfür ettirsek” diye bekliyorlar.
Galip amca eşeğiyle yaklaşırken kahveden kalkıp, “errr!” diye bağırıyorlar.
Eşek de zaten bahaneye bakıyor. Başlıyor, “ai ai ai!” diye bağırmaya. Galip amca anırmaktan gitmeyen eşekten iniyor. Elindeki küçük değnekle:
“İmanına yandığım eşeği,” diyerek eşeğe vuruyor. Ardından da,
“Senin burada bu kadar çok akraban vardı da neden söylemedin? Bayramlarda seni buraya el öpmeye getirmez miydim,” der demez kahvedekiler gülüşerek kaçışıyorlar.
Şimdi düşünüyorum da eski insanların hoşgörüleri kalmadı gibime geliyor. Kinden, nefreten, ötekileştirmekten medet uman partiler ve tarikatlar, insanlar arasındaki sevgi bağlarını kopardılar. Küçücük köyde bile insanlar birbirine selam vermekten çekinir oldular.
Ne diyordu Koca Yunus: “Mal da yalan, mülk de yalan, / Al biraz da sen oyalan.” Ön yargılarımızı kırarak, hoşgörü, sevgi ve saygıyla birbirimize yaklaşsak olmaz mı?
Sevdiğin, sevildiğin kadardır yaşamın."
Kaynak: “Karapınar Esintileri”- Etem ORUÇ