Eskiden, çok eskilerde bir körler ülkesi varmış. Bu ülkedeki herkes kör olduğu için görmez, düşünmez, sorgulamaz, yargılamazmış. Kendi hallerine yaşarlar, olumsuzlukları kader belleyip hallerine şükrederlermiş. Yöneticilerine karşı da hiçbir şikayetleri olmazmış.
Gel zaman git zaman günlerden bir gün bu ülkeye gözleri gören, gördüğünü sorgulayan, irdeleyen bir aydın gelmiş. Bakmış körler ülkesine, kimi ateşe düşüp yanıyor, kimi suda boğuluyor, kimi uçurumdan düşüp ölüyor ama kimsenin sesi çıkmıyor. Aydın kişi kendi kendine:
“Ben bu memlekete yerleşeyim de ateşe düşene, suda boğulana, uçurumdan düşecek olana yardım edeyim,” demiş.
Bir gün bunların arasında yaşarken bir delikanlı yanan ateşin üstüne doğru gidiyor. Aydın koşmuş yanına, kolundan tutup:
“Ne yapıyorsun delikanlı? Ateşte yanacaksın,” demiş.
Delikanlı tepki vememiş ama çevresindekiler içimizde bir hasta var demişler. Gene günlerden bir gün yaşlı bir kadın göle doğru hızlıca gidiyor. Suya düşüp boğulacak. Koşmuş yine aydın, kolundan tutup:
“Nine suya düşüp boğulacaksın, dkkat et,” diye uyarmış ama çevresinden homurtular yükselmeye başlamış.
“İçimizde bir hasta var,” diye…
Yörenin en güzel kızı uçurumun yanına doğru türkü söyleyerek koşuyor. Uçurumdan düştü düşecek, aydın koşuyor ardından tam düşeceği sırada yakalıyor kolundan:
“Kızım ne yağpıyorsun, dikkat et. Uçurumdan aşağıya düşüp öleceksin,” deyince homurtular daha da yükselmiş.
“Bu hastayı tedavi etmek gerekir” diye.
Körler kendi aralarında toplantı yapmışlar. Yaşlı dede söz alarak:
“İçimizde bir hasta var. Zaman zaman ateşe düşeceksin, suda boğulacaksın, uçurumdan düşüp öleceksin, diye ses çıkartıyor. Bu kişi gene böyle bağırınca hep beraber yakalayıp yere yatıralım. Neresinden rahatsız ise tedavi edelim,” demişler.
Sözleştikleri gibi aydın yine,
“Ateşe yaklaşma, yanacaksın” diye bağırınca hep beraber üstüne çukllanıp yere yatırmışlar.
Gözleri görmüyor ya elleriyle tüm organlarını yoklamışlar her yer aynı. Biri gözüne parmağını sokunca:
“Dikkat et, gözümü kör edeceksin” diye bağırmış.
Öbür güzüne de parmaklamış, gene bağırıyor. Bilge dede:
“Bunun rahatsızlığı gözünden, tedavi edelim” demiş.
Kızgın demir çubuğu gözlerini sokunca aydın çok bağırmış ama sonra görmez olunca onlar gibi yaşamaya devam etmiş.
Günümüzde değer ölçüleri o denli değişti ki; hırsızlar kahraman, namuslu vatandaş salak oldu. Erdemli insanlar yalnızlaştı. Yasalar güvenilirliğini yitirince de korku her yere egemen oldu.
Körler ülkesinde aydın olmak bir hastalıktır. Onların da görmesini sağlayayım derken kendi gözünü de yitirebilirsin ama aydınları korkak olan uluslar hiçbir zaman özgür ve çağdaş olamazlar...