Osmanlı Devletiyle Aydın efelerinin yıldızı hiç barışmadı. Ekmede, dikmede olmayıp da yemede ortak olan, savaş çıktığında oğullarını zorla alıp götürüp de geri getirmeyen, Türk’ün dilini, kültürünü, geleneğini hor gören Osmanlı’yı da efeler sevmediler.
Zeybeklerle mücadelede başarılı olamayan Osmanlı bu kez de Ege bölgesinde yaygın olan ve direnişin simgesi haline gelen zeybek giyimini çeşitli dönemlerde yasaklama girişiminde bulunmuştur.
Bu tür girişimler çoğunlukla 2. Mahmut döneminde, Atçalı Kel Mehmet’in vurulduğu (1830)ve Sinanoğlu Efe’nin idam edildiği (1854) yılları arasında, yani dağların boş kaldığı zamanlarda yasaklanmıştır.
Bu tür giyimler “ahlaka ve dine” uygun değildir diye yasaklayarak zeybekliğe engel olabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu tür girişimler ayaklanmalara yol açınca geri adım atmak zorunda kalmışlardır.
Aydın sancağına 1838 yılında merkezi yönetim tarafından gönderilen bir başka hükümde bu istek açık şekilde belirtilmiştir.
Fermanda zeybekler “ kafasız ve akılsız köpekler” olarak nitelenmekte, “dağda bazı rezil ve eşkiyaların külah, kısa dağ donu, dizlik giydikleri” belirtilerek yöneticiler tarafından buna çekidüzen verilmesi ve “İslam ülkelerindeki gibi giyinilmesi” istenmektedir.
Bunun anlamı açıktır. Osmanlı yöneticilerine göre zeybek giyimi İslami giyim tarzına uymayan bir giyimdir.
Bunu “rezil, kafasız ve akılsız eşkıya ve derme çatma zebek makulesi ve haşaratı”na haddini bildirmeli. Kısacası zeybekler ezilecek, kırılacak, ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılacaktır.
Bugün Anadolu folklorünün zenginliğinden söz ederiz ya Osmanlı başarılı olsaydı bugün dünyanın gözlerini kamaştıran bu güzel gizsilerin pek çoğu olmayacaktı.”Kısa kes Aydın abası olsun, Osmanlı’dan dost olmaz,” sözü de o günlerden gelmektedir.
Aydın efelerinin kıyafetleri öbür efelerden daha farklıdır. Dağ donları daha kısa, feslerindeki dağ çiçek işlemeleri ve daha görkemlidir.
Bugün “Muhteşem Yüzyıl” dizisini televizyonda izleyenler,” Osmanlı Padişahları böyle miydi?”diye tepki gösteriyorlar. Onlar hakkında derinlemesine bilgileri olsaydı. Örneğin, 36 Osmanlı padişahından sadece ikisini anasının Türk olduğunu, Hirstiyan anaların Topkapı'daki kilisede ibadet ettiklerini, hiç biri padişah dini dillerinden düşürmemelerine karşın, hacca gideninin hiç olmadığını, kendileri dört duvar arasında her tülü içkiyi içmesine karşın halka yasakladıklarını, Osmanlı’nın yönetim çevresinde pek Türk olmadığını, korumalarının bile, Çerkez, Arnavutlardan oluştuğunu bilseler neler düşünürler bilemem.
Her yıl görkemli olarak kutlanan kurtuluş günlerinde efelerin attığı yalancı mermiler yasaklandı. (Bu mermiler sadece barutla yapılan, ses çıkaran mermiler) Halbuki bu günlerin farklı güzellikleri vardı. Efeler ellerinde silah, arkalarında efe giysileri, atlarını koşturarak girerlerdi Nazilli kurtuluş meydanına.
Halk büyük bir coşku içinde alkışlardı onları. Tüfekler atılır, karalara sarılmış, zincirle bağlanmış Türk kızını kurtarırlar, altından al bayrağımıza sarılmış Türk kızı selamlayınca yer gök inler, insanlar ağlardı. Milli birliğimiz daha da pekişir, gurur duyardık.
Geçen yıllarda padişah özentili yöneticiler nedense silah atmayı da yasakladılar. Bilgisiz düşünmek büyük bir bela, çalıkakıcılar doldu meydana. Bir toplumun doğru olarak tarihini bilmemesi kadar kötü bir şey olamaz.
Çok iyi tanıdığım, yurtseverliğinden hiç tereddüt etmediğim bazı arkadaşlar, okuma zahmetini katlanamadıkları için, içgüdüsel olarak derinlemesine bilgi sahibi olmadan tepki gösteriyorlar.
Gerçekleri bir öğrenseler, biliyorum ki benden daha çok yanacak içleri. Irkçı değilim. Ta Ortaasya’dan bu yana Türk tarihini doğru öğrenmeye çalışıyorum.
Kaynak:
1- Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi- Ali Haydar Avci
2- Birgili Cennetoğlu ve Egede Zeybekler- Etem ORUÇ